8 Kasım 2011 Salı

Klein Şişesi, Moebious Şeridi ve Gelecek


Verdiğim bir eğitim sırasında, "interdependency" -birbirine bağımlılık- kavramından bahsediyor, bu kavramı iyi anlamanın iş ve sosyal yaşamımız için ne kadar önemli olduğunu vurguluyordum. Evrendeki her şeyin, birbirine bağlı olduğunu, yaptıklarımızın da eninde sonunda dönüp dolaşıp, yine bizi etkilediğini irdeliyordum. Aslında "her şey birbirine bağlı, başı ve sonu yok" falan derken, katılımcılardan bir arkadaş, 'Klein Şişesi'nden söz etti. Duymamıştım. Merakla bilgi yollamasını rica ettim. Sağ olsun yolladı. Serkan Kurtulmuş’a teşekkürler.
Üstüne ben de araştırdım; Klein şişesi anlaması zor, akıllara zarar, kendi üzerine dönüşümlü üç boyutlu bir nesne. Felix Christian Klein’ın (1849-1925) isim babalığını yaptığı Klein Şişesi hakkında şaşkınlık ve merakla bilgi toplarken, Moebious Şeridi ile de tanıştım.

 

Moebious Şeridi A. F. Moebius (1790-1860) tarafından bulunmuş, matematikçi ve sanatçı M. C. Escher (1898-1972) tarafından meşhur edilmiş. Görülmeden kolay anlaşılacak bir şey değil!
Moebious Şeridi, imkansız şekillerden biri olarak biliniyor. İçi - dışı yok, hacmi sıfır, üç boyutlu, şekli bulunamayan, birbiri içinden kesişmeden geçen, bu yüzden ifade ederken dördüncü boyut gerektiren bir şekil.
Klein Şişesi de Moebious şeridi gibi tek yüzeyli. Şişenin içi ve dışı diye iki bölge tanımlamak mümkün değil. Her ikisi de bir “kesik” içeriyor. Moebious Şeridi’ni yapmak için sonsuz düzlemin kesip yapıştırılması gerekiyor. Klein Şişesi de kendi içinden geçtiği için bir kesik, dolayısıyla bir çeşit süreksizlik içeriyor. Üç boyutlu uzaydaki yansımasında bir kesik varmış gibi görünmesine rağmen, yüzeyini yokladığınızda kapalı ve sonlu fakat sınırsız iki boyutlu bir yüzey olduğu görülüyor. Herhangi bir noktasından başlayıp, keskin bir kenarla karşılaşmadan her yerini gezebileceğiniz, bu yüzden içi ya da dışı diyebileceğiniz bölgesi olmayan bir şekil, nesne. Bu tuhaf şişenin hilesi, yüzeyinin kendisiyle kesişiyor oluşu.
Klein Şişesi’nin, kendi gövdesini delip ´içine’ giren, oradan da ´dibine´ açılan bir boynu var.
Yaşamlarımız, kendimizle, evrenle ilişkimiz de aslında bu, içi dışı olmayan garip şekle benziyor. Tüm yaptıklarımız aslında yine kendimizle kesişip, yeniden hayatımıza geri dönmüyor mu? Kişisel, kurumsal ya da toplumsal olarak, iç dünyamızla dış dünyayı ayırmak ne kadar gerçekçi? Böyle iki ayrı alan tanımlamak mümkün mü? Değişen, evrim geçiren iş, yaşam ortamlarımızda eylemlerimiz mutlaka dönüp dolaşıp yine bizi, kurumumuzu, çevremizi etkiliyor. İşte yarattığımız koşullar, özel yaşamımızı, özel yaşamımızda yarattıklarımız da iş hayatımızı etkiliyor.
Hangisi iç, hangisi dış? Belli mi?

Ufuk Tarhan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder